Since he’s getting engaged today, it is appropriate that I have another guest blog in Turkish from Afsin Alp (his first guest blog is here). The article below, which appeared in the August issue of Boryad, is a good summary of the Frannie bailout.
Geçtiğimiz aylarda finans dünyasının başrol oyuncularıydı Fannie Mae ve Freddie Mac. FED ve Hazine’nin, mali olarak zor durumdaki bu şirketlere destek vermesi, onları gündemin başına taşıdı. Destek kararının nedenleri, doğru olup olmadığı üzerine uzun uzun yorumlar yapıldı. Biz işe en başından başlayalım ve “Fannie Mae ve Freddie Mac ne iş yapar, niye vardır ve neden kurulmuştur” sorularına bir göz atalım.
Freddie Mac, ABD’de mortgage satın alma, kredi garanti etme ve portföy yatırım aktivitelerinde bulunur. Yani tek ve çoklu aileler için alınmış mortgage veya mortgage’a bağlı tahvilleri birincil mortgage piyasasındaki ev alanlara kredi sağlayan kuruluşlardan satın alır. Bu kuruluşlara, mortgage bankacılığı yapan kurumları, ticari bankaları, tasarruf bankalarını, bölgesel bankaları ve kredi sendikalarını örnek gösterebiliriz. Şirket ayrıca mortgage’ları ve mortgage’a bağlı tahvilleri satın aldıktan sonra karşılığında ikincil piyasalarda mortgage’a dayalı tahviller çıkartır. Freddie Mac, mortgage’a dayalı tahvillerdeki anaparanın ve faizlerinin ödenmesini garanti eder. Garanti edilen tahviller, kendisinin çıkardığı tek ve çoklu aileler mortgage katılım sertifikaları ve vergiden muaf çoklu aile konut bonolarıdır. 1970 yılında kurulan Freddie Mac’in misyonu, “konut
piyasalarına likidite ve stabilite getirmek, kredi kuruluşlarına konut vermelerini için sürekli bir para akışı sağlamak” şeklinde özetlenebilir.
Ekonomi haberlerinde yine adı sıkça geçen Fannie Mae’in de görevi, konut sahibi olmak isteyenlere düşük maliyetli kredi veren kurumlara düşük faiz oranlı fon sağlamak ve bu fon arzını sürekli tutmaktır. Freddie Mac’den farklı olarak Fannie Mae, 1938’de Başkan Franklin Roosevelt tarafından ev sahibi olamayan veya evini kaybetme riski olan milyonlarca ailenin bulunduğu bir dönemde kuruldu. Her iki şirket de halka açık olmakla birlikte aslında devlete bağlı kuruluşlardır. Fannie Mae1968 yılında borsaya kote oldu. Aslında kendilerine has olmakla birlikte son derece tartışılır yapıları vardır. Misyon olarak bir kâr amacı gütmeyen organizasyon yapısı belirlemelerine rağmen borsaya kote oldukları için hissedarlara karşı kârlılık ve büyüme gibi sorumluluklar taşırlar. Benim bakış açıma göre, böyle kuruluşların borsaya açık şirketler olmaları onları manipülasyonlara açık ve zayıf hale getirmiştir.
“Kötü mesaj veririz” kaygısı
Burada aslında yapılması gereken şey, FED’in ve Hazine’nin piyasa değerleri 5milyar ve 2 milyar dolara inmiş bu kurumların piyasadaki çoğunluk hisselerini alıp devletleştirmesidir. Kapitalist bir düzende yapılacak devletleştirme dünyaya verilecek “kötü bir mesaj” olduğu için bu fikir ertelenmektedir. Ancak bu yaklaşım piyasaya güven ortamı sağlayacağı gibi, şu anda tek mortgage sağlayan kurumlar olarak görünen bu iki şirket sayesinde mortgage piyasaları işlerliğini sürdürecektir. Bugünlerde mevcut bankaların hiçbiri mortgage verme niyetinde değiller. Mortgage almak için gerekli olan tüm zorlukları tüketicilere göstermekte ve mümkün oldukları kadar bu piyasadan şimdilik uzak durmaya çalışmaktadırlar.
Peki, vergi verenlerin paraları ile böyle bir girişimin yani bu iki şirketin hisselerinin satın alınmasının mantığı nedir? Aslında çok basit: Tüm basılan bu mortgage tahvil ve bonolarını elinde bulunduran yabancı ülkelerdir ve bunların başında Çin gelmektedir. Diğer ülkelerin Amerikan tahvillerini ellerinde bulundurmaları ve bunlara talep göstermeleri dolar için önemli bir destektir. Bu iki şirketin batma olasılığı diğer tüm ülkeleri etkileyecek ve finansal sistemi çökme noktasına getirecektir. Çin merkez bankasının eski danışmanlarından Yu Yongding Bloomberg’e verdiği bir demeçte: “Bu iki şirketin batması dünyanın sonu olmaz, ancak mevcut uluslararası finansal sistemin sonu olur. Böyle bir olayın sonuçları felaket olacaktır” demiştir.
Euro Bölgesi’nden daralma verileri gelmeye başladı
Yatırımcıları emtia piyasaları konusunda uyardığım geçen ayki yazımdan beri petrol, gördüğü en yüksek seviye olan 147 dolarlardan 112 dolar seviyelerine gerilemiş ve diğer tüm emtialar bunu takip etmiştir. Tüm bu olanların üzerine Rusya ve Gürcistan arasında yaşanan krizi de eklersek, neden Amerikan borsasında bir bahar havası hakim ve hisseler değer kazanmaya başladı?.. Bunun sebebi, piyasada doların değer kazanması, ABD ve Avrupa’daki tüketimin azalması ile birlikte petrol ve emtia fiyatlarının düşmeye başlaması ve bu durumun ileriki tarihlerde enflasyon üzerinde negatif bir etki yaratacak olmasıdır. Bu etki, ekonomisinin üçte ikisi tüketiciye endeksli ABD’nin tekrar büyüme kulvarına girmesini sağlayacaktır. Fiyat kazanç oranları şirketlerin kötü performans göstermesi ile yükselecek olmasına rağmen, düşen enflasyon bu fiyat kazanç oranlarını genişletecek ve etkisini azaltacaktır. Örneğin, Avrupa’da Aralık 1974 döneminde yaşanan daralma döneminde kurumsal kazançlar %40 azalmış ve fiyat kazanç oranları 6’dan 14’e çıkmıştır. Aynı dönemde borsa ise %50 oranında yükselmiştir.
Sonuç olarak sermaye piyasalarının yönü aslında, finansal sistemin toparlanması ve bununla birlikte konut piyasasında bir iyileşmenin yaşanmaya başlamasından bağlıdır. Bir sonraki yazımda, hedge fon olarak nerelere, hangi sektörlere yatırım yaptığımızı, nasıl stratejiler uyguladığımızı ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ekonomiye olan etkilerinden bahsedeceğim. Altını çizmek istediğim nokta ise şu olacak: Piyasa trendi ne olursa olsun piyasalarda her zaman pozitif getiri ve alfa sağlayacak yatırım fırsatları mevcuttur.
Geçtiğimiz aylarda finans dünyasının başrol oyuncularıydı Fannie Mae ve Freddie Mac. FED ve Hazine’nin, mali olarak zor durumdaki bu şirketlere destek vermesi, onları gündemin başına taşıdı. Destek kararının nedenleri, doğru olup olmadığı üzerine uzun uzun yorumlar yapıldı. Biz işe en başından başlayalım ve “Fannie Mae ve Freddie Mac ne iş yapar, niye vardır ve neden kurulmuştur” sorularına bir göz atalım.
Freddie Mac, ABD’de mortgage satın alma, kredi garanti etme ve portföy yatırım aktivitelerinde bulunur. Yani tek ve çoklu aileler için alınmış mortgage veya mortgage’a bağlı tahvilleri birincil mortgage piyasasındaki ev alanlara kredi sağlayan kuruluşlardan satın alır. Bu kuruluşlara, mortgage bankacılığı yapan kurumları, ticari bankaları, tasarruf bankalarını, bölgesel bankaları ve kredi sendikalarını örnek gösterebiliriz. Şirket ayrıca mortgage’ları ve mortgage’a bağlı tahvilleri satın aldıktan sonra karşılığında ikincil piyasalarda mortgage’a dayalı tahviller çıkartır. Freddie Mac, mortgage’a dayalı tahvillerdeki anaparanın ve faizlerinin ödenmesini garanti eder. Garanti edilen tahviller, kendisinin çıkardığı tek ve çoklu aileler mortgage katılım sertifikaları ve vergiden muaf çoklu aile konut bonolarıdır. 1970 yılında kurulan Freddie Mac’in misyonu, “konut
piyasalarına likidite ve stabilite getirmek, kredi kuruluşlarına konut vermelerini için sürekli bir para akışı sağlamak” şeklinde özetlenebilir.
Ekonomi haberlerinde yine adı sıkça geçen Fannie Mae’in de görevi, konut sahibi olmak isteyenlere düşük maliyetli kredi veren kurumlara düşük faiz oranlı fon sağlamak ve bu fon arzını sürekli tutmaktır. Freddie Mac’den farklı olarak Fannie Mae, 1938’de Başkan Franklin Roosevelt tarafından ev sahibi olamayan veya evini kaybetme riski olan milyonlarca ailenin bulunduğu bir dönemde kuruldu. Her iki şirket de halka açık olmakla birlikte aslında devlete bağlı kuruluşlardır. Fannie Mae1968 yılında borsaya kote oldu. Aslında kendilerine has olmakla birlikte son derece tartışılır yapıları vardır. Misyon olarak bir kâr amacı gütmeyen organizasyon yapısı belirlemelerine rağmen borsaya kote oldukları için hissedarlara karşı kârlılık ve büyüme gibi sorumluluklar taşırlar. Benim bakış açıma göre, böyle kuruluşların borsaya açık şirketler olmaları onları manipülasyonlara açık ve zayıf hale getirmiştir.
“Kötü mesaj veririz” kaygısı
Peki devlet tarafından sponsor edilen ama halka açık bu iki şirket şu an neden bu kadar önemli ve bu hisselerin fiyatları neden tüm zamanların en düşük seviyelerinden işlem görmekte? Hazine’nin başkanı ve FED’in geçtiğimiz aylarda bu iki şirketin borçlarının devlet garantisinde olduğunu söylemelerine rağmen, 2007 sonlarında 65 dolar civarında işlem gören hisseler bugün 3 ve 5 dolar seviyelerine inmişmiş durumda. Bu durum şöyle açıklanabilir: Borçlar devlet garantisinde olsa dahi şirketlerin sermayeleri sıfır noktasına inebilir. Ayrıca şirketin temettü payı ödeme veya ayrıcalıklı hisse temettüleri gibi yükümlülüklerini yerine getirememe riski vardır. Bununla birlikte, Eylül ayı içerisinde her iki şirketin toplam 225 milyar dolar değerindeki kısa dönemli tahvillerini yeniden finanse etme zorunluluğu var ve bu konuda ne kadar başarılı olacakları kuşkulu.
Burada aslında yapılması gereken şey, FED’in ve Hazine’nin piyasa değerleri 5milyar ve 2 milyar dolara inmiş bu kurumların piyasadaki çoğunluk hisselerini alıp devletleştirmesidir. Kapitalist bir düzende yapılacak devletleştirme dünyaya verilecek “kötü bir mesaj” olduğu için bu fikir ertelenmektedir. Ancak bu yaklaşım piyasaya güven ortamı sağlayacağı gibi, şu anda tek mortgage sağlayan kurumlar olarak görünen bu iki şirket sayesinde mortgage piyasaları işlerliğini sürdürecektir. Bugünlerde mevcut bankaların hiçbiri mortgage verme niyetinde değiller. Mortgage almak için gerekli olan tüm zorlukları tüketicilere göstermekte ve mümkün oldukları kadar bu piyasadan şimdilik uzak durmaya çalışmaktadırlar.
Peki, vergi verenlerin paraları ile böyle bir girişimin yani bu iki şirketin hisselerinin satın alınmasının mantığı nedir? Aslında çok basit: Tüm basılan bu mortgage tahvil ve bonolarını elinde bulunduran yabancı ülkelerdir ve bunların başında Çin gelmektedir. Diğer ülkelerin Amerikan tahvillerini ellerinde bulundurmaları ve bunlara talep göstermeleri dolar için önemli bir destektir. Bu iki şirketin batma olasılığı diğer tüm ülkeleri etkileyecek ve finansal sistemi çökme noktasına getirecektir. Çin merkez bankasının eski danışmanlarından Yu Yongding Bloomberg’e verdiği bir demeçte: “Bu iki şirketin batması dünyanın sonu olmaz, ancak mevcut uluslararası finansal sistemin sonu olur. Böyle bir olayın sonuçları felaket olacaktır” demiştir.
Euro Bölgesi’nden daralma verileri gelmeye başladı
Uzun zamandır Amerikan ekonomisinin yaşadığı duraksama ve krize karşın büyümeyi sürdüren Avrupa ekonomisinde de daralma verileri gelmeye başladı. Avrupa Birliği’nin sağladığı istatistik verilerine göre, Euro Bölgesi’ndeki Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ikinci çeyrek itibari ile %0,2 daralma gösterecektir. Bu 1990’lardan bu yana Euro Bölgesi’nde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’da yaşanan ilk daralmadır. Geçen ayki yazımda ABD’nin korkunç bir enflasyonist ortama itildiğinden bahsetmiştim. Konuyla ilgili bu ay bir veri daha geldi. İş Kurumu’nun yaptığı açıklamaya göre, Temmuz ayı itibariyle ABD’de %5,6’lık (gıda ve enerji çıkartıldığında %2,5) oranla son 17 yılın en yüksek tüketici fiyat artışı gerçekleşti. Bununla birlikte, dünyanın dördüncü büyük ekonomisi olan Çin ve onu takiben Hindistan ile gelişmekte olan diğer büyük ekonomiler hâlâ büyüme göstermektedirler.
Yatırımcıları emtia piyasaları konusunda uyardığım geçen ayki yazımdan beri petrol, gördüğü en yüksek seviye olan 147 dolarlardan 112 dolar seviyelerine gerilemiş ve diğer tüm emtialar bunu takip etmiştir. Tüm bu olanların üzerine Rusya ve Gürcistan arasında yaşanan krizi de eklersek, neden Amerikan borsasında bir bahar havası hakim ve hisseler değer kazanmaya başladı?.. Bunun sebebi, piyasada doların değer kazanması, ABD ve Avrupa’daki tüketimin azalması ile birlikte petrol ve emtia fiyatlarının düşmeye başlaması ve bu durumun ileriki tarihlerde enflasyon üzerinde negatif bir etki yaratacak olmasıdır. Bu etki, ekonomisinin üçte ikisi tüketiciye endeksli ABD’nin tekrar büyüme kulvarına girmesini sağlayacaktır. Fiyat kazanç oranları şirketlerin kötü performans göstermesi ile yükselecek olmasına rağmen, düşen enflasyon bu fiyat kazanç oranlarını genişletecek ve etkisini azaltacaktır. Örneğin, Avrupa’da Aralık 1974 döneminde yaşanan daralma döneminde kurumsal kazançlar %40 azalmış ve fiyat kazanç oranları 6’dan 14’e çıkmıştır. Aynı dönemde borsa ise %50 oranında yükselmiştir.
Sonuç olarak sermaye piyasalarının yönü aslında, finansal sistemin toparlanması ve bununla birlikte konut piyasasında bir iyileşmenin yaşanmaya başlamasından bağlıdır. Bir sonraki yazımda, hedge fon olarak nerelere, hangi sektörlere yatırım yaptığımızı, nasıl stratejiler uyguladığımızı ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ekonomiye olan etkilerinden bahsedeceğim. Altını çizmek istediğim nokta ise şu olacak: Piyasa trendi ne olursa olsun piyasalarda her zaman pozitif getiri ve alfa sağlayacak yatırım fırsatları mevcuttur.
No comments:
Post a Comment