As you might already know, I have a reader who loves to hate me, who I call
my perennial spammer. She contends that I, among other things, have no economic analysis, so to please her, I am offering her a column of Suluman the Economist, who fell into my radar of late after
his insightful analysis of Ozan Acar's paper on Turkish credit ratings, which I
featured in my Daily News column a couple of weeks ago. This is the column I was mentioning yesterday; I thank reader
ubg, who had
made me aware of the article in the first place, for providing the whole thing. But speaking of the perennial spammer, I am also wondering what she has to say after last night's victory against the
lazes, as she was
arguing a victory against weak Buca did not mean much....
BTW, I did not get permission from Taraf to use this article, so good luck to them if they decide to sue me for that:)- I am not being cynical; according to Turkish law, as I found out during the summer during my "market research" to start up an Econ./Fin. magazine, any published article can be used in full one day after it has been published (I was told this by several journalism professionals, but feel free to correct me nevertheless). So if you want to start jup a good Econ. magazine, all you'd have to do would be to hire a translator and get the Martin Wolf, Paul Krugman,etc... articles:) We obviously did not go down that route, but the magazine project is therefore still in its infancy:).....
Anyway, without, further delay, I present you Suluman the Economist. I highlighted in bold the parts I found relevant, but do read the whole thing. I again will not comment on it, but the leftist f3n3v-fan friend
I mentioned yesterday has something to say: "O hiyari dovmek sonra dinlenip gene dovmek lazim."- "We should beat up that "hiyar" (does anyone want to take a shot at translating that?), rest a bit, and then beat him up again.... Now, I am wondering if this is a threat, and if Suluman the Economist filed an official complaint, whether I would have to reveal my friend's name.... OK, I am already drifting away, so here it goes:
---------------
Süleyman Yaşar/Taraf
İşadamları Başbakan Erdoğan'a niye karşı
Başbakan Tayyip Erdoğan “emeği sömürerek zengin oldum diyemezsiniz” dedi, işadamlarını sinirlendi.
Turgut Özal da “sermayemiz yok devlet bize yardım etsin” diyen işadamlarına “yalılarınızı, lüks arabalarınızı satın şirketinize sermaye olarak koyun” dediği için işadamlarını kızdırmıştı.
Çünkü Türkiye'de bazı işadamları zengin, şirketleri zayıftır. Şirketlerinin içini boşaltıp güçsüzleştirirler. Ve devlet yardımı beklerler. İşte bu nedenle Başbakan Erdoğan “neredeyse işçi ücretlerini de devlet ödesin diyecekler” diyerek işadamlarının tutumlarını yansıtıyor.
Başbakan Erdoğan niye haklı? Çünkü 2009 yılında işadamlarına 4,7 milyar lira tutarında vergi indirimi yapıldı. Ödeyecekleri sosyal güvenlik primlerinin yüzde 5'ini devlet üstlendi. Bu üstlenmenin maliyeti 2008'in eylül ayından beri her ay artıyor. İşte bu nedenle 2010 yılında sosyal güvenlik açığı için bütçeden 31,8 milyar lira transfer yapılacak.
Peki, bütün bu paralar devlet tarafından karşılanmasaydı kimin cebinden çıkacaktı? İşadamları, bu paraları, ödemek zorundaydılar. Kendilerine sağlanan kolaylıklara rağmen işadamları, “işçi alın, istihdamı arttırın” denince, bunun serbest piyasa ekonomisine aykırı olduğunu ileri sürüyorlar. Peki, aldığınız devlet yardımları serbest piyasa ekonomisine uygun mu? Değil. O halde serbest piyasa koşullarını ileri sürerek savunma yapamazsınız.
Gelelim bizim bazı işadamlarının serbest piyasacılığına... Statükocu işadamları serbest piyasadan ve rekabetten pek hoşlanmazlar. Hammaddeyi devletten alıp, ürettiklerini devlete satmak isterler. Teşviksiz iş yapmazlar. Yüksek gümrük duvarı isterler. İşte bu nedenle özelleştirmeye de karşı çıkmışlardı. Turgut Özal, “gelin, KİT'leri alın” dediğinde, banka sahibi işadamları “biz almayız” dediler.
Çünkü KİT'lere yüksek faizle kredi verip, KİT'lerden ucuz hammadde alıyorlardı. Böylece “kolay kazanç” sürüp gidiyordu. Özelleştirmeyle bu kolay kazancın kesileceğini gördüler ve karşı çıktılar. Hatta 28 Şubat 1997'de darbe nedenlerinden bir tanesi olarak, o dönemde, işbaşında bulunan hükümetin “KİT finansman havuzu kuracağım.
Artık KİT'ler yüksek faizle bankalardan borçlanmayacak” tezini ileri sürmesine bağlanabilir. Çünkü statükocu sermaye, KİT'ler kredi kullanmayınca, yüksek faiz kazancından mahrum kalacaktı. İşte bu nedenle laiklik gösterileri adı altında, 28 Şubat darbesinin ardından bazı işadamları önemli tutarlarda haksız kazanç elde ettiler.
Peki, işadamları sağcı olarak bilinen Erdoğan ve Özal'la niye çatışıyorlar? Çünkü Erdoğan ve Özal, Müslüman değerlere sahip oldukları için emeğin sömürüsüne karşı çıkıyorlar. Böylece Erdoğan ve Özal emeğin sömürüsü konusunda kapitalistlerle çelişiyor. Aynı zamanda Özal ve Erdoğan kamu ekonomisi politikalarında solcu politika tasarımına sahip iki lider. Çünkü Özal da Erdoğan da kamu harcamalarını “düşük gelir gruplarına ağırlık vererek” yönlendiriyorlar.
Özal'ın “orta direk” yaklaşımıyla pek çok dar gelirliyi konut sahibi yapması gelir dağılımını “dar gelirliler lehine” değiştirmişti. Erdoğan ise “sağlık” hizmetlerinde bir devrim yaparak dar gelirlileri büyük bir yükten kurtardı. Etkin ve ucuz verilen sağlık hizmeti, düşük gelir grupları üzerinde önemli miktarda “ilave gelir etkisi” yarattı. Böylece dar gelirlilerin refahında küçümsenmeyecek bir artış ortaya çıktı. Dolayısıyla Özal ve Erdoğan, kamu ekonomisinde, düşük gelir gruplarına yapılan harcamanın payını arttırarak zenginler lehine çalışan bütçe dengelerini altüst ettiler.
İlk defa Erdoğan döneminde bütçe harcamaları içerisinde “eğitim” harcamalarının payı “savunma” harcamalarının payını geçti. Böylece eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik önemli bir adım atıldı. İşte, geçmişte Özal döneminde olduğu gibi şimdi Başbakan Erdoğan'ın son günlerde “bazı işadamlarıyla” çatışmasının altında yatan nedenler kısaca böyle açıklanabilir.