Wednesday, August 11, 2010

The P.... word

I invite you to play a little game, if you speak Turkish: Please have a look at today's Finansonline article by Erdal Saglam, which I post directly below for your convenience as well:

https://www.finansonline.com/articles/esaglam/100811.asp

Now, please have a look at the excerpt from the monthly Fortis note, Glokal Ekonomist below, which was published last week. Then, like the old detergent ad, tell me what the difference is- the answer is the same as in the ad:)

By the way, if you are busy and have no time for my silly games, you could as well open two browser windows side by side and skim both texts... But you have to find the right parts to compare, I didn't want to make the game way too easy, although it is quite easy...

The first person who emails me what the p... word in the title is or writes in the comments section of the blog will win a CD of all the chants the eziks have stolen from Besiktas...

Anyway, here we go:
AB kaynaklı yavaşlamanın, bizim beklentimiz doğrultusunda, Dünya’da ve Türkiye’de ikinci bir dip oluşmasına yol açmayacağı, son dönemde gelen verilerle desteklendi. Bu durum ilk bakışta rahatlatıcı gibi dursa da, yine yeni gelen verilerden, toparlanmanın çok yavaş ilerleyeceği ve kriz öncesi üretim seviyelerine ulaşmanın oldukça uzun zaman alacağı kesinlik kazanmaya başladı. Yani en olumsuz ve en olumlu taraftaki beklentilerin destek kaybetmesi ile “ortanın biraz olumsuzu” diyebileceğimiz oldukça yavaş toparlanmayı içeren bir senaryo geçerlik kazanmış gözüküyor. Öncü göstergeler doğru ise, zayıf verilerle bir süre daha yaşamaya alışmamız gerekecek.


Yurtdışına baktığımızda, Global PMI üretim endeksinin Temmuz ayında, Şubat ayından beri en düşük seviyesi olan 54.6’ya gerilediği görülmektedir. Bu da üretimin bu senenin ikinci çeyreğinde zirve yaptıktan sonra yavaşlama eğilimine gireceğini düşündürmektedir. Ancak endeksin kritik 50 seviyesinin üzerinde bulunması, büyümenin halen devam ettiğini düşündürmekte ve ekonomilerin ikinci bir dip yapacağı yönündeki kötümser beklentileri yalanlamaktadır. Ancak durum bu kadar kötü olmasa da, kriz öncesi üretim seviyelerine ulaşmanın özellikle gelişmiş ülkeler için oldukça uzun zaman alacağı da gittikçe daha belirgin hale gelmektedir. Örneğin, ABD’de son açıklanan tarım dışı istihdam Temmuz ayında 131 bin kişi azalırken, bu rakam, beklenen 65 bin kişilik düşüşten çok daha olumsuzdu. Özel sektör istihdamındaki artış da 71 bin ile beklenen 90 bin yükselişin altında kaldı. İstihdam piyasasındaki bu zayıflık, ekonomilerin toparlanma hızını belirgin olarak düşürecek gibi durmaktadır. Bu görünüm altında çoğu merkez bankasının da parasal sıkılaştırmaya, bırakın bu seneyi, gelecek sene bile ancak yılın sonlarına doğru başlayabileceği tahmin edilmektedir. Piyasada geçen vadeli işlemlere göre FED ve ECB’nin bu sene faizleri sabit tuttuktan sonra 2011’in son çeyreğine doğru 50 baz puan civarında bir faiz artırımına gitmesi beklenmektedir.


Türkiye’deki ekonomik aktivite, gelişmiş ülkelerden daha iyi de olsa, ana eğilimler açısından paralel bir seyir gözlenmektedir. Yılın ilk 5 ayında gözlenen ve özellikle son aylarda hızlanan mevsimsel düzeltilmiş sanayi üretim endeksindeki artış eğiliminden sonra, Haziran ayında % 2.1’lik bir düşüş yaşanmıştır. PMI’daki ve Tüketici Güven Endeksi’ndeki düşüşün sınırlı bir kısmı Temmuz ayında geri alınırken, bu durum da AB kaynaklı yavaşlamanın sonuna gelmiş olabileceğimizi düşündürmektedir. Yani sanayi üretiminde Haziran ayındaki sert düşüşün sonraki ayları da etkileyecek bir eğilime dönüşmesini beklemesek de, toparlanmanın hızı konusunda çok iyimser olamıyoruz. Bu verilerin yanında, bu görüşümüzün oluşmasında kredi eğilimlerine yönelik yeni yayınlanan beklentiler de etkili olmaktadır.


Bilindiği gibi, Türkiye’de ekonomik aktivitenin Dünya geneline göre biraz daha iyi bir performans göstermesinde, düşen kredi faiz oranları ile sağlanan iç talep artışı etkili olmuştur. Özellikle kredi büyüme hızının, oldukça çarpıcı boyutlara ulaştığını söylemek mümkündür. Sabit kurlarla hesapladığımız ve tüketici finansman şirketlerinin de dahil olduğu toplam kredi hacmi göstergemizdeki haftalık değişimler, kredi artış ivmesinin kriz öncesi boyutlara ulaştığını teyit etmektedir. Kriz öncesinde, 2006-2007 yıllarında % 0.6 olan haftalık kredi artış hızı, 2008-2009’da % 0.3’e gerilemiştir. 2010’un ilk 7 ayında ise bu oran % 0.6’ya, hatta son haftalarda % 0.9 civarına yükselmiştir. Bu göstergedeki yıllık artış oranı ise % 33 ile kriz öncesi seviyelere şimdiden ulaşmıştır. Bu görünüme gevşek para politikasının, yani düşen faiz oranlarının büyük etkisi olmuştur. 2006 yılındaki kredi patlaması döneminde bile konut faiz oranları en düşük % 13.9’u görmüştü. Son dönemde ise, Merkez Bankası’nın faizleri bir süre daha düşük tutacağı yönündeki ifadeleri ve faiz artırımlarına normal şartlarda 2011 yılı ortalarında başlayacağı beklentileri ile yeni kullandırılan konut kredilerinde ortalama faiz oranları yıllık bileşik olarak % 11.0’e (aylık % 0.87) kadar gerilemiştir. Ortalama faiz oranları taşıt kredilerinde % 11.4 (aylık % 0.90), ihtiyaç kredilerinde % 13.9 (aylık % 1.09), ticari kredilerde de % 9.0 (% 0.72) ile yine tarihi düşük seviyelerdedir.


Ancak Merkez Bankası kredilerdeki bu artışın enflasyonist baskı yaratmasından endişelidir. Yine de, son Enflasyon Raporu’nda da belirttiği gibi, dış talep zayıf seyrettiği sürece Banka bu duruma faiz artırarak tepki vermekte acele etmeyecektir. Bunun yerine, halihazırda döviz munzam karşılıklarını artırarak ve haftalık repo ihalelerine başlayarak uygulamakta olduğu çıkış stratejisine devam edecektir. Burada da, krediler açısından en can alıcı ve büyüme hızını kesebilecek tedbirler henüz hayata geçmemiştir. Banka yıl sonuna kadar, şu anda 19 mlr TL civarında seyreden repo fonlamasını azaltarak TL likiditesinin eskisi kadar bol olmamasını sağlayacak, TL ve döviz munzam karşılıkları artıracak ve teknik faiz indirimine giderek ON faizlerle haftalık faizleri eşleyecektir. Bunların kademeli olarak uygulamaya geçmesini bekliyoruz. Özellikle TL’ye yönelik uygulamalar, faiz artırımlarına yönelik beklentiler değişmese de, kredi faizlerinin bir miktarı yukarı gitmesine yol açabilir. Bu da kredi büyümesi üzerinde olumsuz etki gösterebilir.


Krediler konusunda bir başka önemli gösterge de, Banka Kredileri Eğilim Anketi’dir. Burada, banka yöneticilerine, mevcut durumdaki görünüm ve önümüzdeki dönemde krediler konusunda nasıl bir tavır alacakları sorulmaktadır. İlk çeyreğe ilişkin önceki ankette bankacılar, hem tüketici hem de ticari kredilerde, sonraki dönemde kredi standartlarının belirgin olarak gevşetileceğini söylerken, ikinci çeyreğe ilişkin son ankette daha temkinli bir tavır dikkati çekmektedir. İşletmelere verilen kredi standartlarının son 3 ayda sıkılaştığı, önümüzdeki dönemde ise değişmeyeceği söylenmektedir. Tüketici kredilerinde ise konut ve taşıt kredi standartlarının son 3 ayda hafif gevşetildiği, önümüzdeki dönemde de benzer eğilimin devam edeceği söylenmektedir. Yani Merkez Bankası’nın çıkış stratejisinin yanında, global belirsizlikler de önümüzdeki dönemde kredi büyümesini yavaşlatacak gibi durmaktadır.


Sonuç olarak, geçmiş döneme yönelik verilerin gösterdiği eğilim ve tüketici, reel sektör, bankacılık sektörlerinden gelen beklenti anketleri bir süre daha zayıf ekonomik verilerle yaşamaya alışmamız gerektiğini söylemektedir. Bu durum doğal olarak enflasyon konusunda rahat olmamızı ve faiz artırım beklentilerinin en erken 2011 yılının ikinci yarısına atılmasını getirmektedir. Biz de bu doğrultuda, faiz artırımlarının 2011 yılının mayıs ayında başlaması ve 25 baz puanlık yavaş adımlarla ilerleyerek yılın tamamında 200 baz puan olması yönündeki tahminimizi koruyoruz.


Bir Ay Böyle Geçti...


* Global PMI endeksi Şubat ayından beri en düşük... Temmuz ayında Global PMI üretim endeksi gerilemeye devam ederek, önceki ayki 57.4’ten, 54.6’ya geldi. Endeksin bulunduğu seviye, halen ekonomik toparlanmanın devam ettiğine işaret etse de Şubat ayından beri en düşük değerine gerilemesi, bir miktar ivme kaybı olduğunu düşündürüyor. Hizmet sektörü endeksi Temmuz ayında 0.6 puanlık düşüşle 54.3 olurken, imalat sanayi üretim endeksi 1.4 puan gerileyerek 55.5 oldu. İmalat sanayi PMI endeksinin gelişmiş ülke ayrımına baktığımızda da, ticaret ilişkileri açısından Türkiye için daha önemli olan Euro Bölgesi endeksinin 1.1 puanlık artışla 56.7’ye yükselmesi olumlu bir gelişmedir. Diğer taraftan ABD endeksi 0.7 puan gerileyerek 55.5, Japonya endeksi ise 1.1 puan düşerek 52.8 değerini almıştır.
* Tüketici ve üretici güveni... CNBC-e’nin yayınladığı Tüketici Güven Endeksi Temmuz ayında aylık bazda % 6.5 yükseldi. Gelecek döneme ilişkin beklentilerdeki iyileşmenin tüketici güvenindeki toparlanmanın asıl sebebi olduğu görülüyor. Diğer yandan, mevcut dönemin dayanıklı tüketim malı almak için uygunluğuna yönelik değerlendirmelerin önceki döneme göre bir miktar daha karamsar olduğu izlendi. Mevcut döneme ilişkin Tüketim Eğilim Endeksi aylık bazda % 1.5 geriledi, buna karşın Beklenti Endeksi ise % 11 oranında arttı. Bu arada, Türkiye PMI Endeksi ise Temmuz ayında da devam ettirdiği düşüş eğilimiyle 52.8’e geriledi, ancak aylık bazdaki düşüş hızı 0.4 puana indi. PMI’ın mevcut seviyesi daralma ve genişleme dönemlerini ayıran kritik 50 seviyesinin üzerindedir ve bu da ekonomide büyümenin devam ettiğine işaret etmektedir. Ayrıca, endeksin düşüş eğiliminin hız kestiği de izlenmektedir, ki bu da Euro Bölgesi’ndeki problemlere bağlı olarak yurtiçi ekonomik faaliyetlerde yaşanan yavaşlamada en kötünün önümüzdeki dönemde geride kalacağını düşündürmektedir. Yine de, ekonomide belirgin bir ivmelenme öngörmüyoruz ve toparlanmanın yavaş seyretmesini bekliyoruz.
* Dış ticaret açığındaki artış yavaşlıyor... Haziran ayında dış ticaret açığı 5.6 mlr dolar ile piyasanın 5.9 mlr dolar olan beklentisinden ve bizim 6.2 mlr dolar seviyesindeki tahminimizden daha iyi geldi. İhracatın 9.6 mlr dolar ile öngörülenin üzerine çıkması ve ithalatın 15.2 mlr dolar ile tahmin edilenin altında kalması, bu sonuçta rol oynadı. Yine de, dış ticaret açığı geçen yılın aynı dönemine göre 1.5 mr dolar arttı, ancak bu değişim geçtiğimiz 5 aydaki ortalama 2.4 mlr dolar olan yükselişten daha sınırlıydı. Bu gelişmenin iki sebebi bulunuyor: İlk olarak, artık daha güçlü baz dönemleri ile yıllık karşılaştırmalar yapılmakta ve bu da yıllık değerlendirmelerde daha düşük artışlara yol açmaktadır. İkinci olarak da Euro Bölgesi’ndeki sorunların yurtiçi ekonomik aktivite üzerindeki etkisini göstermeye başlaması ile ithalat yavaşlamaktadır. 12 aylık birikimli dış ticaret açığı ise 51.2 mlr dolardan 52.6 mlr dolara yükselirken, Ekim 2009’da dönemsel en düşük seviye olan 36.5 mlr doların da belirgin olarak üzerine yükselmiştir. 2010’un tamamında ihracatın 103.3 mlr dolara, ithalatın 167.6 mlr dolara ulaşmasını ve dış ticaret açığının da 64.3 mlr dolara çıkmasını bekliyoruz (piyasa beklentisi: 59.1 mlr dolar).
* Cari açık artmaya devam ediyor... Cari denge Mayıs ayında 3.0 mlr dolar açık vererek, piyasa beklentisine paralel, ancak bizim 3.2 mlr dolar açık seviyesindeki tahminimizin hafif altında gerçekleşti. Bu arada, 12 aylık cari açık 24.8 mlr dolardan 26.2 mlr dolara yükseldi. Geçen yılın aynı ayında, ekonomik görünümün oldukça zayıf koşullarda olması ve bu doğrultuda kriz ortamında açığın sınırlı kalmış olması, cari açığın yıllık bazda yükselmesinin en önemli sebebi oldu. İlk beş ayda 17.4 mlr dolara ulaşan cari açığın artmaya devam ederek yıl sonunda 37.1 mlr dolara (GSYH’nin % 5.2’si) ulaşmasını bekliyoruz. Bu da piyasanın son dönemde artış eğiliminde olan ve son ankete göre 33.1 mlr dolar seviyesinde bulunan beklentisinin üzerindedir.
* Dış borçlanmada teknik düşüş, döviz rezervlerinde artış... Finansman tarafına bakıldığında, genel görünüm hala sıkıntılı olsa da, bazı alanlarda iyileşmeler göze çarpmaktadır 12 aylık birikimli olarak bakıldığında, Nisan itibariyle, firmalar uzun vadeli kredilerinde 10.9 mlr dolar net borç ödeyicisi pozisyonundaydılar. Ancak bu, bir ölçüde, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’ndaki yeni düzenleme ile şirketlerin yurtiçi bankalardan döviz borçlanmasının kolaylaştırılmış olmasından kaynaklanıyordu. (Ödemeler dengesi istatistiklerinde yabancı borç olarak nitelendirilen ve yerel bankaların yurt dışı iştiraklerinden elde edilen borçlar, lokal bankalara transfer edilmiştir. Böylece dış borçlanmada düşüş yaşanmıştır. ) Mayıs ayında ise firmaların uzun vadeli net kredi kullanımı 0.1 mlr dolarlık bir girişe işaret etmiştir ki, bu da ya yukarıda bahsedilen etkinin sona ermesinden ya da şirketlerin dış borçlanma imkanlarında bir iyileşme olmasından kaynaklanmaktadır. Bankaların kısa vadeli borçlanmaları kanalıyla da 1.3 mlr dolarlık yabancı sermaye girişi olduğu izlenmektedir. Bankalardaki mevduatın artması ise 0.8 mlr dolar kaynak sağlamıştır. Mayıs ayında doğrudan sermaye girişi olmazken, porföy yatırımları kanalıyla da 0.3 mlr dolar gibi oldukça sınırlı bir net giriş olmuştur. Bu arada, Mayıs ayında net hata ve noksan kalemi, kaynağı bilinmeyen sermaye girişlerinin 1.6 mlr dolar gibi yüksek bir düzeyde olduğuna işaret ederken, burada 12 aylık birikimli olarak 0.7 mlr dolarlık çok sınırlı bir giriş olmuştur. Büyük ölçüde, banka mevduatlarındaki artış ve kısa vadeli kredi kullanımına bağlı olarak Merkez Bankası’nın döviz rezervi ise Mayıs ayında 1.8 mlr dolar artmıştır.
* Sanayide toparlanma zayıf devam ediyor... Sanayi üretim endeksinin Haziran ayında yıllık bazda kaydettiği % 10.2 artış, piyasanın % 10.1 seviyesindeki beklentisiyle ve bizim % 10.0 olan tahminimizle uyumluydu. Mevsimsel düzeltilmiş verilere bakıldığında, Haziran ayında aylık bazda % 2.1 gibi sert bir düşüş vardı ve bu da Mayıs ayında kaydedilen % 1.7’lik belirgin yükselişin (daha önceden % 1.9 olarak açıklanmıştı) fazlasıyla geri verildiği anlamına geliyordu. Mevsimsellikten arındırılmış sanayi üretim endeksi Mart 2008’deki önceki zirve noktasına kıyasla hala % 5.9 aşağıdadır. Bu da, üretim açığının yüksek kalmaya devam ettiğine ve dolayısıyla enflasyonun bir süre daha ılımlı seviyelerde kalacağına işaret etmektedir. Önceki ay sanayi üretiminin kaydettiği belirgin yükseliş hakkındaki yorumumuzda, talep koşullarının yılın ikinci yarısında zayıflamasıyla birlikte, bu üretim seviyelerinin kalıcı olacağına dair şüphelerimiz olduğunu dile getirmiştik. Haziran ayına ait bu yeni verinin bizim endişelerimizi doğrular nitelikte olduğu ve yavaş bir toparlanma senaryosuyla uyumlu olduğu görülüyor. Bu görünüm Merkez Bankası’nın faizleri bir süre daha düşük seviyelerde tutma politikasını desteklemektedir.
* AB kaynaklı yavaşlama geride mi kaldı?... Kapasite kullanım oranı Temmuz ayında, önceki aya göre 1.1 puan arttı ve % 73.1 olan piyasa beklentisinin üzerinde gerçekleşerek % 74.7 oldu. Bizim hesapladığımız mevsimsel düzeltilmiş verilere göre ise kapasite kullanım oranı gözle görülür bir şekilde 1.2 puanlık bir artış sergileyerek % 73.1’e çıkmıştır. Mevsimsel olarak düzeltilmiş kapasite kullanımın Ekim 2008’den beri en yüksek seviyeye gelmesi önemli bir iyileşme olduğuna işaret etse de, mevcut seviye üretim açığının enflasyonu baskı altında tutmaya yetecek seviyelerde kalmaya devam ettiğini düşündürmektedir.
* Bütçe performansında sınırlı bozulma... Haziran ayında merkezi yönetim bütçesi 2.1 mlr TL faiz dışı açık verdi. Böylece, geçen yılın aynı dönemine denk gelen 1.4 mlr TL’lik faiz dışı açıktan daha kötü bir performans sergilenmiş oldu. Ekonomik aktivitedeki canlanmanın desteğiyle, vergi gelirlerinde iyileşme devam etmiş ve yıllık bazda % 23 artış olmuştur. Ne var ki, faiz dışı harcamalardaki belirgin artış faiz dışı dengenin zayıflamasına yol açmıştır. Sosyal güvenlik harcamaları ve mahalli idarelere ayrılan paylardaki artış bütçe görünümündeki bozulmadan sorumlu olan temel etmenler gibi görünmektedir. Bahsi geçen iki kalem için yapılan harcama bu yılın en yüksek seviyesinde olmuştur. Bir kerelik gelirleri kapsamayan ve temel eğilimi yansıtması açısından daha önemli olan program tanımlı bütçe rakamlarını da hesapladık. Bizim tahminlerimize göre, program tanımlı merkezi yönetim bütçesi bu yıl Haziran ayında 2.3 mlr TL faiz dışı açık vererek, geçen yılın aynı dönemindeki 2.0 mlr TL açığa kıyasla daha zayıf gerçekleşmiştir. 12 aylık birikimli olarak bakıldığında, program tanımlı merkezi yönetim bütçe harcamalarının GSYH’ye oranı 0.1 puan artışla % 22.1’e çıkmıştır. Diğer yandan, gelirlerin GSYH’ye oranı da benzer bir artış göstererek % 21.6’ya yükselmiştir ve buradaki iyileşme trendi korunmuştur. Bu gelişmeler de bütçedeki bozulmanın gider tarafından kaynaklandığını göstermektedir.
* Bu arada, KİT’leri, Sosyal Güvenlik Kuruluşlarını ve bütçe dışı fonları da kapsayan konsolide kamu sektörüne ait faiz dışı denge rakamlarını da hesapladık. KİT’ler için Mart, bütçe dışı fonlar ve İşsizlik Fonu için ise Nisan verilerine ulaşabiliyoruz. Geri kalan dönem için henüz açıklanmayan verilerin de önceki yıla benzer değerlerde olacağını varsayarak yaptığımız hesaplamalara göre, 12 ay birikimli faiz dışı dengenin GSYH’ya oranı Haziran 2010 itibariyle önceki ayki % 0.1 faiz dışı fazla seviyesinden % 0.0’a gerilemiştir. Bildiğimiz gibi hükümetin konsolide kamu sektörü hedefi 2010 sonu için GSYH’nın % 0.3’ü oranında bir faiz dışı açık idi. Yılın ikinci yarısında, ekonomideki yavaşlamanın vergi gelirleri üzerinde yaratacağı olumsuz etki nedeniyle, bütçe performansı sınırlı bir bozulma gösterebilir. Eğer harcamalar da, genel seçimlere yaklaşılan bu dönemde artış gösterirse, bütçedeki zayıflama belirginleşebilir. Yine de, ekonomideki canlanmanın desteğini ve bütçe için baz döneminin kriz koşullarını yansıtan zayıf bir dönem olmasını dikkate aldığımızda, bu yılın iddiasız hedefinin tutturulmasında bir problem görmüyoruz.
* Enflasyonun ılımlı seyri Merkez Bankası’nın iyimserliğini destekliyor... Temmuz ayında TÜFE % 0.48 düşüşle, piyasanın tahmini ve bizim beklentimiz olan % 0.3 düşüşten daha olumlu geldi. Bizim öngörümüzden daha sert bir düşüş gösteren gıda fiyatları tahminimizdeki sapmanın tek sebebi oldu. Yıllık enflasyon % 8.4’ten % 7.6’ya gerilerken, biz yıl sonunda TÜFE’nin % 7.2’ye kadar düşmesini beklemeye devam ediyoruz. ÜFE ise aylık % 0.16 gerileyerek beklenen % 0.04 düşüşten daha iyi geldi. Böylece, yıllık ÜFE artışı da önceki ayki % 7.6’dan % 8.2’ye yükseldi. Çekirdek fiyat göstergelerinde de olumlu bir görünüm vardı. Merkez Bankası’nın en fazla önem verdiği çekirdek fiyat göstergesindeki ( I ), (gıda, alkollü içecekler, tütün, altın hariç) yıllık artış önceki aya göre 0.4 puanlık belirgin bir düşüşle % 4.5 olmuştur. Geçen yıl Temmuz ayında, birçok dayanıklı tüketim malındaki geçici vergi indirimlerinin geri çekilmesi yüksek baz etkisi oluşturarak, yıllık çekirdek enflasyonun düşmesinde etkili olmuştur. Hesapladığımız mevsimsel düzeltilmiş rakamlara göre çekirdek gösterge aylık bazda % 0.3 artmıştır ki bu yine oldukça düşük bir seviyedir. Bu arada, trend göstergesi olan, yıllıklandırılmış iki aylık fiyat değişimi ise % 2.2 seviyesinde kalmış ve fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı olmadığını teyit etmiştir. Ayrıca, bizim hesaplamamıza göre hizmet grubunda yıllık enflasyon 0.3 puan düşüşle % 5.5’e gerilemiştir.
* Faiz artırımları 2011 ortalarına kaldı... Ekonomik aktiviteye ilişkin gelen veriler Avrupa kaynaklı yavaşlamanın sonuna yaklaşıldığını düşündürse de, enflasyonist baskıların yakın dönemde yeniden ortaya çıkmasını beklemiyoruz. Bu veri Merkez Bankası’nın halihazırda gevşetmiş olduğu para politikası duruşuna bir değişiklik getirmemekle birlikte, Banka’nın bu duruşunu destekler niteliktedir. Biz 2011 yılının Mayıs ayında faiz artırımlarının başlamasını ve gelecek yılın tamamında 200 baz puana ulaşmasını beklemeye devam ediyoruz.
So what is the myterious p--- word?...

2 comments:

Hakan Tarakci said...

Okumaya vaktim yok ama herhalde plagiarism'i kastettin.

Emre Deliveli said...

Bari bir skim etseydin for the sake of sportmanship ama vakit buldugunda bak; oyle boyle degil direk copy paste... subtitlelarina kadar...

Neyse Trye geldiginde sana eziklerin bizden caldigi sarkilardan olusan bir CD hediye edecegim...